31 Ekim 2015 Cumartesi

Kore Dizisi Arang The Maistrate

Ben geldim yine. Bir şeyler yazasım geldi, can sıkıntısı, iç darlığı, kafa yorgunluğu sağ olsun. Konusunu önemsemeden yazasım geldi.Ben de ne yazmak istediğimi düşündüm, dizileri sevdiğimden -daha önceki bazı yazılarımda bahsetmiştim- yeni finalini izlediğim bir diziden bahsedeyim dedim. Dizinin finalini dün izledim, ismi Arang The Magistrate.



Diziye yazın başlamıştım. Hatta haziran bile olabilir ama bitirmek düne nasip oldu. Aslında ilk etapta eğlendiğimi söyleyebilirim ki başrol oyuncularının -özellikle Arang karakterini oynayan Shin Min Ah'ı Gumihoyu oynadığı diziden beridir- ikisini de severim.Neyse konumuza dönersek, ilk bölümlerde eğlendim ama sonrasında dehşet yavaş ve akmamaya yeminliymişçesine ilerlemeye başladı. Heleki finali 3-4 bölüm kala ölücem sandım, yok böyle bir şey. Velhasıl kelam gelemedi bir türlü sona arkadaş !


Konusundan bahsedersek; Arang ölüm meleğinden kaçıp kurtulmuş yeryüzünde yaşayan bir ruh, yani hayalet.  Kim olduğunu, nerde yaşadığını, nasıl ve neden öldüğünü hatırlamıyor ve öğrenmek istiyor. Bir gün yaşadığı yere küçüklüğünden beri hayaletleri gören bir adam gelir -sebebi sonradan öğrenilecek- ve gelen kişi sonrasında şehrin yargıçı olacaktır. Yargıç hayaletleri gördüğünü rahatsız edilmemek için belli etmiyor ve hayaletleri görmezden geliyor. Yargıçın şehre gelme sebebi ise kendisi küçükken terkedip giden annesini bulmak.Ama sonrasında Arang tesadüfen hayaletleri gördüğünü farkediyor ve yargıcın peşine takılıyor. Bu esnada yargıç da Arang'ın saçında annesinin kendisini terkettiği gün ona hediye ettiği özel bir tokayı görüyor. Arang ile annesinin arasında bir bağ olduğunu düşünüyor ve bir anlaşma yapıyorlar ki o da şöyle; yargıç Arang'ın bilmek istediklerini araştıracak, Arang da yargıçın annesini bulmasına yardım edecek. Hikaye bu şekilde şekilleniyor.


Puufff. Şöyle bir göz gezdirdim de ne uzun anlatmışım konuyu. Yorduysam okurken affola. Her zaman ki gibi kısalaştırırsam konuyu, Dizi eğlenceli başlayıp sıkıcılaşıyor. İzlemezsiniz bir eksik olacağını sanmıyorum, size kalmış !!

Not: Dizi finali gördüğüm en karmaşık ve kötü sonlardan biriydi.

29 Ekim 2015 Perşembe

Bugün günlerden gülmek :)

Film/dizi seyretmeyi sevdiğimi daha öncesinde şu yazımda anlatmıştım. Bahsettiklerim eski klasikleşmiş dizilerimdendi. Şimdi yenilerinden -en azından bunlara nispeten yeni- bahsedeyim. Bayılarak izlediğim üç komedi dizileridir kendileri.


Ben deli değilim, annem test ettirdi.
Bunlardan ilki "The Big Bang Theory". Şu anda 9. sezonu yayınlanmakta ve evet tabisi güncel olarak arşivleyerek takip etmekteyim. Neyse efenim konusu gelecek olursak, 4 tane asosyal bilim adamının karşı dairesine oyuncu olmak isteyen güzel sarışın Penny'nin taşınması ile hayatlarında oluşan değişiklikleri dehşet güzel bir dille anlatan şahane ötesi bir dizidir. yaklaşık 4 senedir bilfiil olarak takip ediyorum ve o kadar eğleniyorum ki izlerken bazen kendi kendime konuştuğumu fark ediyorum. Benim favori karakterlerim tabisi de Sheldon Cooper -kendisi ile aramda seviyeli bir ilişki bulunduğu dogrudur- ve Amy Farrah Fowler. İkisi arasında geçen sıradışı aşk ve hissettiklerini yansıtma şekillerine -en sevdiğim favori sahnem Sheldon'un Amy'e sinema da çıkma teklif ettiği sahnedir-bayılıyorum ve eminim bir çok kişi de bana katılacaktır.Laf aramızda hayran kitlesi çok sağlam yapımlardandır. Tavsiye konusuna gelirsek, resimdeki cümleyi okuyup da hala  başlama konusunda düşünüyorsan tamam sen başlama gerek yok :) :) :)

İkinci olarak bahsetmek istediğim dizi ise "2 Broke Girls". Büyük bir yatırımcının şımarık, zengin kızı  iken babasının insanları dolandırdığı ortaya çıkınca herşeyini kaybederek yaşamaya çalışan Caroline . Madde ve alkol bağımlısı, doğduğundan beri kızı için iyi hiç birşey yapmayan annesi nedeniyle  hayatı kötü gittiği halde birden fazla işte çalışarak yaşamaya çalışan Max. Buraya kadar tamam, ee peki ne yani derseniz de o da şu: bu iki farklı karakterde ki kişinin aynı yerde garsonluk yapmasıyla kesişen hayatlarını anlatan dehşet güzel bir komedi dizisi. Tabi hayatları kesiştikten sonra hayata geçirmek istedikleri  Max'in Ev Yapımı Kekleri işi için sermaye arayışı çabaları ve bu süreçte olumlu/olumsuz yaşadıklarını unutmamak gerek. Dizinin  5. sezonu yayınlanacak. Ve yine en tabi güncel olarak izliyorum. Bu kadar farklı iki kadının böylesine uyumlu ve güzel bir iş çıkartacağını düşünmezdim açıkçası. Ortada ters köşe bir durum söz konusu iken şiddet kere şiddetli önermemek ne mümkün :)

Ve son olarak 3. diziden bahsetmek isterim. Şu an 3. sezonunu beklediğim  "Mom". Güncel izlediğimi söylememe gerek var mı ? Diziyi anlatmak gerekirse diyebileceğim size 'Merhaba ben Christy ve ben alkoliğim'.  17 yaşında anne olmuş kimsesiz bir annenin yine aynı yaşlarda anne olmuş alkolik bir kızıdır Christy. İkinci çocuğu olduktan sonra bir gün alkol problemi yüzünden ailesine ne kadar zarar verdiğini idrak edince bu konuda tedavi olmaya ve adsız alkolikler grubuna gitmeye karar veriyor. Bu arada bir süredir de hayatının bu kadar kötü olmasının sebebi olarak gördüğü annesi ile de görüşmemektedir. Ama annesinin bir anda çıkıp gelmesi, onunla barışmak ve adsız alkoliklere katılmak istemesini söylemesi üzerine hayatı tamamen değişmeye başlar. Konu bu şekilde başlıyor ve inanılmaz yerlere gidiyor. Buraya kadar bıkmadan okudu iseniz öncelikle bravo, sizi sabrınızdan dolayı tebrik ediyorum. Neyse devam edecek olursak, buraya kadar sanki bir dram dizisinden bahsediyor gibiyim değil mi ? Peki sonuç ? Hadi ordan :) Böylesine güldüğüm diziler çok nadirdir diyebilirim. Çok şiddetle izlemenizi tavsiye ederim.

Bu çok uzun konunun kısası komedi sever iseniz hiç düşünmeyin ve yukarıdakilerden biri ile başlayın.Bu arada güzel bir dipnot söyleyeyim size, bahsettiğim üç dizinin de bölüm süresi 20 dakikadır :)

26 Ekim 2015 Pazartesi

Gir içeri kır dizini dön önüne kız Sıdıkaaa, annen görür baban duyar dayak yersin kız Sıdıkaaa

Bugün geçmişten bahsetmek istiyorum.Benim için kitap olarak da dizi olarak da hayata bakış açısında değişiklik yaratması adına da önemli bir yer arz eden bir geçmişten yani nam-ı diyar "Sıdıka" dan.
Babasının ortaokuldayken döverek okuldan aldığı, kendi kendini geliştiren, annesi ve abisi ile sürekli didişen, evdeki herkesten söylediği "manyakça" sözleri yüzünden bilfiil dayak yiyen ve "beni öldürmeyen şey güçlendirir" zihniyeti ile daha fazla "manyakça" sözler söyleyen,10 aylıkken konuşmaya başlayıp da ilk söylediği söz viyadük olan, dehşet bir zekaya sahip harika bir genç kadındır.
                          
Bugün açtım bir iki bölümünü daha seyrettim, kitabını kaç sefer okuduğumdan bahsetmek dahi istemiyorum.Her izlediğimde veya okuduğumda kahkahalar attığım, atarken düşündüğüm, düşünürken anladığım, anladıkça bir kadın olarak üzüldüğüm, üzüldükçe azminden dolayı hayran kaldığım bir karakterdir, bir kadındır Sıdıka.Bu karaktere hayat veren Hasibe Eren'i ben ilk burada tanıdım, ilk burada sevdim, hayran kaldım. Bizi, hatalarımızı, eksiklerimizi, yanlışlarımızı böylesine acı ve komik ilk burada izledim. Küçükken her gün beklerdim başlasa da izlesem, bir daha görsem. Bazen de alırım kitabı elime açarım rastgele bir sayfa başlarım okumaya, hiç sıkılmadan, hiç bıkmadan tekrar tekrar. Küçükken düşünürdüm "Ne kadar zeki ?", "Neden okula göndermemişler ?", "Niye bu kadar dövdüler ?",  "Niye bu kadar yok sayıyorlar?", "Neden kadınları sevmiyorlar ?" böyle sabaha kadar türetebilirim soruları. Ben hak ne demek, insan ne demek, değer ne demek, merhamet ne demek, acınacak hale gülebilmek ne demek, her şeye rağmen sesini duyurmaya çalışmak ne demek ilk burada öğrendim.
Sıdıka'nın abisi

Düşünüldüğünde "neden bu kadar anlam yüklemiş ki" diyebilirsiniz  şimdi bana. Bilmem, bende bilmiyorum ama bazen bende düşünüyorum.Belki de diyorum kadın ve çocuk haklarına olan hassasiyetimden olabilir çünkü ben kendimi bildim bileli kadın yazarlara, ana karakteri kadın olan kitaplara/filmlere, mağduru kadın/çocuk olan olaylara bir tık daha hassas yaklaştım.Bir tık daha fazla
Kitap kapağı
sızladı burnum, bir tık daha üzüldüm.  Sanırım ondan bu kadar sevdim, severim ve seveceğim Sıdıka'yı.

Uzun anlatımın en kısa hali, bir kadın olarak bir kadın olan Sıdıka'ya derin bir hayranlığım vardır. Fırsat bulursanız büyük bir şiddetle ve ısrarla izleyin ve okuyun derim.

*Sıdıka kitap olarak Atilla Atalay/İletişim Yayınları'n dan çıkmaktadır.
**Sıdıka dizisinin ise yapımcılığını Atıf Yılmaz yapmış olup Sıdıka karakterini Hasibe Eren oynamıştır.

18 Ekim 2015 Pazar

Koca bir nesli sabah yedide kaldırdılar, sonra neden bunlar bu kadar atarlı ?

Yarın pazartesi. Doğru tahmin sendromdayım ama normalden biraz farklı.İnsanların çoğu pazartesi sendromu yaşarken ben pazartesi sendromundan ziyade uyanış saati sendromu yaşıyorum.Eger işe gitmek için erken saatte kalkacaksam günün önemi yok direk sendromlardan sendrom beğeniyorum. Keyfim yerle bir, ruh halim parça pinçik oluyor. Hatta eksiği var fazlası yok on ikiden önce kalkarak yaptığım her şey nefret sebebi bende. İş, okul, eğlence, seyahat...

Benim istediğim ve genelde bulamadığım, öğleden sonra okul olsun, iş olsun, gezme olsun, buluşma olsun.İş ve okul dışındakileri geç saatte gerçekleştirebiliyorum -bazen arkadaşlarıma yalvarmam gerekse bile-  ama yine de iş ve okul için sabahın köründe kalkıyorum. Kimi insanlar var mecburiyeti olmasa bile güne erken başlıyorlar, sabah 9-10 gibi kalkıyorlar. Bu duruma pek anlam veremesem de saygı duyduğum bir gerçek. Daha geç kalkarlarsa gün bitiyormuş, ben onların yalancısıyım. Şu yaşıma geldim daha bir gün bile kendi rızamla, keyifle o saatte kalkmadım, kalkamadım. Kalktığım günler de "tüh bu saatte kalktım sabahımı mundar ettim" diye diye hayıflandım. Şaka yapmıyorum, gerçekten o saatte kalktığımı kendime beş çocukla sokakta kalmış bir anne gibi dertli, mutsuz, çaresiz, kimsesiz bla bla bla -ne kadar olumsuzu çağrıştıran duygu varsa gerisiniz siz tamamlayın- hissediyorum.

O yüzden umarım bir gün bir hayatımı yön verirken karşıma sabahın köründe kalkmayacağım durumlar ortaya çıkar. Öğleden sonra işe başlarım.Sonra kaçta bittiği önemli değil.Önem arz eden sadece kaçta başladığı :)

Yine her zaman olduğu için baydırıcı uzunluktaki lafın kısası, erken saatte kalkma sendromu yaşayanlara selam olsun :)

10 Ekim 2015 Cumartesi

Falımdaki adamları kim aldıysa geri versin, söz kızmicam !!


Ben türk kahvesini çok severim ve sık sık da içerim. Pek öyle fal merakımda yoktur ama içtiğimizde gel bir kaç cümle sallayayım derlerse kapatırım :)  Bu zamana kadar hiç aşık olmadım.Ne ilkokulda, ne lisede ne de şuan okuduğum üniversite de etkilendiğim kimse olmadı.Ama gel gör ki sanki birbirleriyle anlaşmışçasına tüm sallamasyon fal bakan insanlar bana falımda birisi var sana açılamıyor, birisi var seni seviyor, birisi var sevgilin olmak istiyor bla bla bla...

Buraya kadar tamam, her şey iyi hoş güzel. Peki nerde bu adam, kim aldı ? Kim aldıysa kapatıyorum gözlerimi usulca aldığı yere bıraksın, söz kızmayacağım. Benim hakkıma göz dikmeyin arkadaş :)

Bir gün aşık olduğumda, malum şahsa diyeceğim "seni bulmak için kaç kişiye kızdım, bak şu yazıya kaç kişiyi zan altında bıraktım"  :):)

Uzun lafın kısası, tüm aşk hayatı fallarında ki maşuklardan ibaret olan ben, görürsünüz bak dehşet aşık olacağım ve o fallar az bile çıkacak :)

Not : Fal bakımına inanmıyorum ama arkadaşlarım eğlencesine baktığın da çok eğleniyorum. Bunda tabi fal bakmaktan ziyade telve üzerinden geyik yapmamızın da etkisi var.


3 Ekim 2015 Cumartesi

Acemi Bloggerın Başlıkla İmtihanı !!

Blogumu biraz değiştireyim diye düşündüm ve akşam akşam oturdum header yapımı ile ilgili netten araştırma yaptım. Kararımı da verdikten sonra karşılaştığım eğlenceli bir bloggerin resimli anlatımdan faydalanarak bin bir zahmetle kendime header  yaptım ama ne siz sorun ne ben söyleyeyim :)

Aslına bakarsanız meslek lisesinde bilişim okudum.Daha doğrusu kollarından birini ve okurken öğrendiğim bir çok programla rahatlıkla header yapabilirim.Ve hatta daha önce site tasarım amaçlı başlıklarda yaptım ama uzun zamandır yapmıyorum ve o programlarım kurulu değil bilgisayarımda -web tasarım okudum fakat bölümümü sevmiyorum- ve bu yüzden tavsiye edilen başka bir program indirdim.

Netten Photoscape diye bir program indirdim.Ayy  ne zorlandım yapmaya çalışırken ki şu sebeplerden; boyunu ayarla, şekil şemal düşün, ben nasıl bir şey istiyorum karar vermeye çalış... Derken derken bir baktım amatör de olsa içime sinen bir başlık oluşturabilmişim.

Belki biraz zorlandım ama yine de içime sinen, basit de olsa kendime ait bir başlık oluşturdum. Konuyla ilgili olan yazıya bakmak isterseniz tugbagungor.blogspot.com.tr linkine tıklayabilirsiniz.Ben yazıyı çok beğendim artı faydasını gördüm.

Artık benimde bir şahsıma ait başlığım var, sanırım çok mutluyum lan !! :):)